3 Eylül 2010 Cuma

"kendimi öldürüyorum öyleyse varım!"


"kadınlar sevdikleri zaman gerçekte sevdikleri biz değilizdir,
ama bir sabah vakti birini sevmediklerini anlayıverirlerse,
işte o bizizdir."
rahatsız otobüsün bir köşesinde "henry de montherlant"ın hayatını, hastalıklı tabir edilen düşüncelerini anlatan 4 sayfaya sığdırılmış yazıyı okurken her günkü gibi önümdeki simitten ufak parçalar koparıyordum. ne büyük bir hataymış yaptığım. montherlant gibi korkusuz bir alaycının sayfaları yırtarcasına anlatılan hayatını kahvaltı yapmaya çalışırken okumak ne büyük yanılgı. yazının sonlarına doğru lokmaları yutamadığımı hatta nefes alamadığımı farkettiğimde, gözlerimden istem dışı boşalan yaşları saklayabilmek için dudağımı ısırdım ve gömüldüğüm sayfalardan kafamı çıkarıp cama çevirdim. derin derin nefes almaya başladım. sokakta, otobüste böyle duygu dolu garipliklere alışık değiliz ne de olsa.
kadınlardan bu kadar nefret eden bir adama neden empati duyduğumu anlayamadım bir türlü. kadınları, erkeklerin ve insanlığın ayak bağı olarak tanımlayan ; duygularının esiri olmuş yardıma muhtaç bireyler olarak algılayan ve yazdığı her romanda hiç çekinmeden bu fikirlerini söyleyen; üstelik bundan garip bir haz duyan bir adamdan nasıl olur da nefret edemem..
en güçlü görünen en çaresiz olabiliyor bazen. hayatındaki bütün dengesizliklerden, kadınları idam sehpasına çıkararak kurtulmaya çalışan bu adamın tek ihtiyacı olan belki de bir açıklama hayatına ve anormal eğilimlerine dair. kendi cevabını kendi vermiş nihayetinde ve temellerini çok sağlam atmış bu adam. intihar ederken bile hayatı boyunca nefret ettiği descartes le dalga geçerek, kısacık intihar notuna şunu yazmış: "kendimi öldürüyorum, öyleyse varım."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder